top of page

WELCOME

Welcome visitors to your site with a short, engaging introduction. Double click to edit and add your own text.

Empower
Growth

Küçük Bir Kızın Büyük Başarısı.

O gün! Oldukça heyecanlı bir günümüzdü.

Sene sonu gelmişti ve biz Bali Paşa İlkokulu beşinci sınıf öğrencileri olarak hayatımızın en önemli günlerinden birini yaşıyorduk. Bir taraftan sene sonu bitirme sınavlarının telaşı, diğer taraftan yapılacak sene sonu müsamere hazırlıklarının heyecanı ile çok yoğun günler yaşıyorduk.

O gün hafta başıydı ve müsamerede hangi oyunu sahneye koyacağımızın kararını verecektik. Listede birçok piyesin isimleri vardı ve biz sınıf olarak halâ hangisini seçeceğimize karar verememiştik. Biz bu konuyu tartışırken öğretmenimiz elinde bir öbek kâğıtla sınıfa girdi. Biz onu görünce paldır küldür ayağa kalktık. Öğretmenimiz;

-Oturun, oturun çocuklar. Size bir haberim var. Dünkü öğretmenler toplantısında müsamerede hangi oyunu sahneleyeceğimizi konuştuk. Ve sınıfta, en çok istediğiniz üç piyesten birini seçmemiz istendi. Pamuk prenses, Uyuyan güzel ve Lapunzel. Şimdi sizlerle oylama yapacağız ve en çok oy alan eseri kabul edip çalışmalarımıza başlayacağız, dedi.

Sınıftan sesler yükselmeye başladı. Bir kısım arkadaşımız, “Pamuk prenses” diye seslerini yükseltirken diğerler bir kısım da “Uyuyan güzel” diye bağırıyordu. Arkalardan birkaç kişi de “Lapunzen” diyerek oylamaya yön vermek istiyordu.

Öğretmenimiz;

-Haydi çıkarın kâğıtlarınızı. Bu sever ki sorunuz “Kim,” sorusu. Her kez bu üç piyesten birini seçerek kâğıdına yazacak. Kağıtların üst kısmına bu kez isimlerinizi yazmayacaksınız. Oylama gizli yapılacak. Aranızda konuşmak, bir birinin kâğıdına bakmak yok. 5 dakika sonra kâğtları toplayacağım.

Başla!

Hepimiz alel, acele daha önce kafamızda oluşturduğumuz seçimi yazıverdik. Kâğıtlar toplandı. Oy sayımı başladı. Sınıfımızın mümessili, Türkçe kolu başkanı ve Kitaplık kolu başkanı arkadaşlarımız kâğıtlarımızı topladılar ve oy sayımı başladı.

Sonucu öğretmenimiz yüksek sesle açıkladı. Yüzü gülüyordu. Belli ki onun oyu da seçilen piyesten yanaydı.

Seçilen piyes “Uyuyan güzel” piyesiydi. Her oylamada olduğu gibi memnun olanlar, memnun olmayanlar mırıldanıp duruyorlardı.

Öğretmenimizin isteği üzerine piyesin metni okunmaya başlandı. Ve rollerin dağıtımı ertesi güne kalarak dağıldık.

Şimdi bir başka heyecan sarmıştı bizi. Hangi rol, kime verilecekti?

Ertesi gün hepimiz bu düşünceyle okula geldik. Öğretmenimiz;

-Şimdi rol tevziatı yapacağız. Ben piyesin karakterlerini söyleyeceğim. Siz de kâğıdınıza o rol için düşündüğünüz arkadaşınızın ismini yazacaksınız. Daha sonra hangi rol için kaç oy toplanmış sayacağız. En çok oy alan arkadaşınız kendi rolünün metnini alarak rolünü ezberlemeye başlayacak. Rol ezberleme süresi bir haftadır. Haftaya bu gün provalarımızı başlatıp, müsamere gününe kadar devam edeceğiz. Dedi ve başrol karakterini açıklayarak diğer arkadaşları saymaya başladı.

1- Uyuyan güzel, (Gizem)

2- Prens, (Hakan)

3- Gizemin kardeşleri (Fatoş, Dilara, Öykü)

4-Gizemin üvey annesi. (Feride hanım)

Bu arada benim gözüm hep Ayşe’nin üstündeydi. O bu piyesi çok seviyor ve kendini “Uyuyan Güzel” rolünü oynarken hayal ediyordu.

Ve Oylama sonuçları belli oldu.

Uyuyan güzel rolüne, sınıfımızın en güzel kızı Armağan seçilmişti. Sapsarı saçları ve deniz mavisi gözleriyle bu rol ona çok yakışmıştı doğrusu.

Prens rolüne de sınıfın en yakışıklısı olan Ali seçildi.

Fatoş, sınıfın en agresif kızı Sinem, Dilara rolüne kendi ismi de Dilara olan arkadaşımız, Öykü rolüne Buse arkadaşımız, Anne rolüne de Nevin arkadaşımız seçildi.

Öğretmenimiz her karakterin rolünü ayrı ayrı sayfalara yazarak, her kesin ezberleyeceği cümleleri belirlemişti. Rollerin yazılı metinleri ilgili arkadaşlara dağıtıldı. Şimdi sıra bitirme sınavlarına hazırlanmaktaydı. Piyeste oynayacak arkadaşlarımız ise, müsamere sonrası imtihanlara gireceklerdi.

Benim gözüm tekrar Ayşe’ye takıldı. Başı önünde, gözleri nemli sessizce sırasında oturuyordu. Bir ara göz göze geldik. Gözlerinden akan yaşları silerek başını başka yöne çevirdi. Çok üzüleceğini zaten tahmin edebiliyordum fakat bu kadar üzüleceğine de ihtimal vermemiştim.

Ayşe aslında Armağan arkadaşımızdan çok daha güzel bir kızdı. Yemyeşil gözleri upuzun kirpiklerle çevrelenmiş, pembe beyaz yüzü ayın on dördü gibi pırıl, pırıldı. Saçları, uzun, kumral, kadife gibi yumuşak ve çok gürdü. Gamzeli pembe yanakları ile çok sevimli bir kız arkadaşımızdı ve ben sınıfta en çok onu beğeniyordum!

Ancak Ayşe’nin içine dert olan bir özrü vardı. Doğarken, zor bir doğum olmasına bağlı olarak doktorlar zorunlu olarak forsepsi kollamışlar ve Ayşe’nin boynunun bir yana doğru eğik kalmasına sebep olmuşlardı. Bu sebeple Ayşe, Tortokolis ismi verilen bu eğri boyun hastalığında, çok dertli olan bir arkadaşımızdı. Ayşe bu eğri boynuyla doğal olarak “Uyuyan güzel” rolünü alamazdı. Lakin hassas küçük kalbi bunu bir türlü kabul edemiyordu. Derdini çaresiz, gözyaşlarıyla yıkayarak ferahlamaya çalışıyordu.

Sonuçta, provalar yapıldı, kostümler ve dekorlar hazırlandı, müsamere arkadaşlarımızın başarıları ile mükemmel oldu, çok beğeni kazandı. Okulumuz da bu üstün başarıdan dolayı başarı ödülü aldı. Sınavlar bitti. Artık hepimiz Orta okul öğrencisi adayı o

lmuştuk. Diplomalarımızı alarak yaz tatiline girdik.

Bitirme imtihanlarında iftihar belgesi alan beş arkadaşımızın isimleri arasında Ayşe’nin de ismini görmem beni çok sevindirmişti. Kendisini tebrik ettim ve Aynı Ota Okula kayıt yaptırma konusunda sözleşerek ayrıldık.

Biz, yaz tatilimizi Trabzon’un serin yaylalarında geçirmek için memlekete gittik. Tüm yaz tatili süresini orada geçirdik.

Nihayet tatil de bitti. Sıra Ortaokula kaydımızın yapılmasına geldi. Biz de tatilde gittiğimiz yazlıktan döndük. Ayşe’yle aynı okula kayıt yaptıracağımıza söz vermiştik. Bunu konuşmak için onlara gittim. Kapıyı Ayşe açtı. Yüzünde güller açıyor, gözlerinin içi gülüyordu. “Hayırdır” dedim. Çok neşelisin maaşallah?

Telaşla boynuna doladığı annesini yeşil oyalı yemenisini çıkardı ve bana

-“Bak burada ne var” dedi.

Gösterdiği yerde 7-8 dikişli hala kırmızı olan bir yara izini gösterdiGözlerimi yaraya bakmaktan ayırıp şaşkın, şaşkın arkadaşımın yüzüne baktım. “Ameliyat oldum” diye bana müjdeyi verdi. Çok ama çok sevinmiştim. Sarmaş dolaş birbirimize sarılıp bu güzel gelişmeyi kutladık.

Okullar açıldı. Aynı sınıflarda okula devam ettik. Çok sevinliydik. Artık kimse ona “Eğri boyun” demiyordu. Ayşe de bizimle beraber koşup oynuyordu.

O senin de sonu geldi. Gene sene sonu yapılacak müsamere konusu gündeme geldi.

Bu sene artık her dersimize başka hoca geliyordu. Türkçe hocamız sınıf öğretmenimizdi,

-İçinizde bu müsamere konusunda bir şeyler düşünen var mı çocuklar! diye bizim fikrimizi sordu. Sınıfta çıt çıkmıyor, herkes bir birine bakıp duruyordu.

Ayşe gözleri parlayarak elini kaldırdı.

Öğretmenim ben, Uyuyan Prenses masalını çok seviyorum. Tamamını ezbere biliyorum. Eğer siz de bana yardım ederseniz, müsamereye kadar piyesi sahneye hazırlanabiliriz. Dedi

Öğretmenimiz bu küçük kızın cesaretini ve azmini hayranlıkla karşılayarak,

-Peki Ayşe, Piyesin tam metnini yazabilir misin? Arkadaşlarına dağıtalım. Dedi. Ayşe, heyecanla,

-Yazarım öğretmenim diyerek yerine oturdu. Oysa Ayşe o metni, çoktan yazıp hazırlamıştı.

Ayşe’nin, öğretmenimizin rehberliğinde yaptırdığı provalarla sene sonu müsameresi şahane oldu.

Ayşe harikulâde mavi tuvaleti ve pırıl, pırıl şeffaf ayakkabıları ile göz kamaştırmış, hem azmi, hem oyuncu ve senarist yeteneği ile üstün bir başarı kazanmıştı. Bu sonuç Ayşe’nin zaferiydi. Gözlerimden yaşlar akarak arkadaşımı tebrik ettim.

Bu başarı, Totokolisli küçük Ayşe’nin, yaşanmış büyük bir başarı öyküsüdür.

A.İlhan EZEL

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page